Suriye'de Kanlı İnfaz Dürzi Şeyh Felhut Öldürüldü

Suriye'nin güneyindeki Suveyda ilinde, Dürzi toplumu içerisinde yaşanan güç mücadelesi kanlı bir infazla yeni bir boyuta taşındı. Bölgedeki yerel kaynaklardan edinilen bilgilere göre, Dürzi Şeyh Mahir Felhut, Hikmet el-Hecri liderliğindeki gruplara bağlı 'sözde Ulusal Muhafızlar' tarafından alıkonulduktan iki gün sonra öldürüldü.

Bu olay, bölgede yeniden tansiyonu çıkardı. Felhut'un öldürülmesinin, yine Suveyda'nın önde gelen isimlerinden Şeyh Raid el-Metni'nin aynı gruplar tarafından işkence altında katledilmesinin hemen ardından gerçekleşmesi dikkat çekti. Sosyal medyada dolaşıma giren ve alıkonulan kişilere yapılan işkence görüntüleri, bölge halkı arasında büyük bir infiale neden oldu.

'Geri Dönüşü Olmayan Bir Yola Girildi'

Suveyda'daki 'Onurlu Adamlar Topluluğu' (Tecemmuu Rical el-Kerame) liderlerinden Leys el-Belus, yaşanan olaylara sert tepki gösterdi. Hecri'ye bağlı güçlerin, devrik lider Beşar Esed rejimi kalıntılarıyla işbirliği yaptığını öne süren Belus, bu grupların eylemlerinin il halkı tarafından reddedildiğini belirtti.

Şeyh Raid el-Metni'nin öldürülme şeklini 'iğrenç ve topluma yabancı bir davranış' olarak nitelendiren Belus, şu anda sözde Ulusal Muhafızlar'ın elinde bulunan diğer kişilerin hayatından endişe ettiklerini dile getirdi. Belus, Hikmet el-Hecri'nin mevcut Suriye devletiyle iletişim kuran herkesi 'ihanetle' suçladığını, buna karşın ildeki dini otoritelerin devlete olan desteklerini teyit ettiğini vurguladı.

Bölgedeki Hassas Dengeler ve Diplomatik Süreç

Suveyda'da yaşanan bu iç gerilim, temmuz ayında Bedevi Arap aşiretleri ile Dürzi silahlı gruplar arasında başlayan çatışmaların devamı niteliğinde görülüyor. Bölgede güvenlik güçleri ile yerel silahlı gruplar arasında yaşanan çatışmalar ve ardından gelen İsrail hava saldırıları, istikrarı derinden sarsmıştı.

Hatırlanacağı üzere, 16 Eylül'de Şam'da bir araya gelen Suriye, Ürdün ve ABD yetkilileri, Suveyda'daki olaylar için ortak bir yol haritası üzerinde anlaşmıştı. Bu yol haritası; sivillere zarar verenlerin uluslararası sistemle koordineli şekilde yargılanmasını, insani yardım koridorunun açık tutulmasını ve zarar gören bölgelerin onarılmasını öngörüyordu.