Geçtiğimiz hafta bir devir sessizce kapandı. Büyük patlamalarla, havai fişeklerle değil; sadece topun çemberden geçmediği o eksik iki sayıyla.
LeBron James, tam 18 yıldır, dile kolay 1.297 maçtır sürdürdüğü 'çift haneli sayı üretme' serisini Toronto'da bıraktı... 2007'nin o soğuk Ocak ayından beri, dünya değişti, hükümetler devrildi, teknoloji hayatımızı baştan yarattı ama bir şey hep sabit kaldı; LeBron sahaya çıkarsa, en az 10 sayı atardı. Bu, basketbolun yerçekimi kanunu gibiydi.
Ta ki geçtiğimiz haftaya kadar.
Maçın son anlarında, skor 120-120. Top LeBron'un elinde. Önünde iki yol vardı; Ya zorlama bir şutla kendi rekorunu, o 'kutsal' istatistiğini koruyacak ya da köşede boş bekleyen takım arkadaşı Rui Hachimura'ya pas verip maçı kazandıracaktı...
O, pas vermeyi seçti. Hachimura üçlüğü attı, Lakers kazandı. Ama LeBron 8 sayıda kaldı.
Bu an, modern spor dünyasının bize dayattığı o 'süper kahraman' anlatısına indirilmiş en zarif, ama bir o kadar da hüzünlü darbe aslında. Bazen sporcuların da etten kemikten olduğunu; insan olduğunu unutuyoruz... Onları istatistik kağıtlarındaki veriler olarak görmeye o kadar alıştık ki, onların yaşlandığını, yorulduğunu, bazen 'ben' demek yerine 'biz' demeyi seçerken neleri feda ettiklerini göremiyoruz.
Bu devrin kapanış hikayesinde eleştirilmesi gereken LeBron'un 8 sayıda kalması değil; bizim bu sayıların kölesi olmamız diye düşünmeden edemiyorum. O; 18 yıllık seri biterken, aslında bize aynada kendi yaşlılığımızı, geçen zamanın durdurulamazlığını gösterdi. LeBron James, o pası verirken yalnızca takımına maç kazandırmadı; aynı zamanda egonun o devasa putunu kendi elleriyle yıktı. 'Kral' lakaplı bir adamın, rekorunu kaybetme pahasına 'doğru oyunu' oynaması, bugünün bireysel başarıya tapan dünyasına verilmiş en büyük derstir.
Ama itiraf edelim, içimiz burkuldu; en azından ben böyle hissediyorum. Çünkü bu serinin bitmesi, bizim çocukluğumuzun, gençliğimizin de bir parçasının bitmesi demekti. 2007'de o seri başladığında çoğumuzun elinde akıllı telefon bile yoktu. Şimdi ise o seri bitti ve biz, zamanın o soğuk nefesini ensemizde hissettik, yeniden!
LeBron James 18 yıllık kalesini yıktı, evet. Ama o kalenin enkazı üzerinden, belki de kariyerinin en olgun, en 'insan' zaferini kazandı. Bazen kazanmak için, kendi efsaneni bile öldürmen gerekir.
