Kulağa ne kadar şiirsel geliyor, değil mi? Tıpkı bir sığınak, bir ana kucağı ya da dışarıdaki o tekinsiz dünyaya karşı örülmüş sıcak bir kale gibi hissettiriyor(!)
Ancak ekranımızı kilitleyip hayatın acımasız gerçekliğine döndüğümüzde; yani ofise, aile meclisine ya da o çok sevdiğimiz arkadaş masalarına... Manzara hiç de o kadar sanatsal değil. Dürüst olalım: O 'yurt' dediğimiz yer, bazen pencereleri olmayan, havasız ve yargılayan bakışlarla dolu soğuk bir nezarethaneden öteye geçemiyor.
Ve işin en üzücü yanı; o nezarethanenin gardiyanları erkekler değil, bizzat biz kadınlarız.
Patriyarkanın En Sadık Ajanları Biz Miyiz?
Feminizm üzerine konuşurken düştüğümüz en büyük yanılgı, düşmanı hep 'dışarıda' aramak. Sanıyoruz ki patriyarka; sadece bıyıklı, kravatlı, yasalar çıkaran ve elini masaya vuran o otoriter erkek figüründen ibaret. Keşke mesele bu kadar basit olsaydı... Düşman karşınızda cisimleştiğinde onunla savaşmak kolaydır. Ama ya düşman zihninize sızmışsa?
Sistemin en büyük başarısı tam da budur aslında! Kadınları, kendi kendilerinin yargıcı haline getirmek.
Erkeğin olmadığı yerde bile, ataerkil kodları birbirine uygulayan kadınların devam ettirdiği bu düzen... Tıpkı 'kraldan çok kralcı' olmak gibi, 'erkekten çok erkekçi' konuşan bir iç sesimiz var artık. Ataerkil tahakküm düzenini devam ettirmekten vazgeçemeyen bir iç ses...
Bir kadın, başka bir kadının eteğine bakıp 'O da aranıyor işte' imasıyla dudak büktüğünde; evli ve çocuklu biri, bekar hemcinsine 'Ee, senin de zamanın geçiyor, evde kaldın' acımasızlığıyla yaklaştığında biz birbirimizin yurdu değil, kurdu oluyoruz.
Hatta plaza koridorlarında bir kadın yönetici, hemcinsine 'Duygusal davranma, profesyonel ol' diyerek o toksik maskülen dili yeniden ürettiğinde, aslında sistemi kendi elleriyle besliyor.
Gözetim Kulesindeki 'Kutsal Anne' Savaşları...
Bu iç savaşın en acımasız cephelerinden biri de hiç şüphesiz 'annelik' üzerinden yürüyor. Sistem bizi keskin bir bıçakla ikiye böldü: Bir yanda 'kutsal ve fedakâr anneler', diğer yanda 'bencil ve kariyer bağımlısı kadınlar'.
Parklarda, okul kapılarında, günlerde sessiz ama kanlı bir savaş var. Çocuğuna hazır mama yedirene, organik püre yediren yukarıdan bakıyor. Çalışmak zorunda olana, evde oturan 'Çocuğunu ihmal ediyor' diye ahkam kesiyor.
Peki, neden yapıyoruz bunu?
Çünkü sistem bize 'değerli' hissetmemiz için tek ve dar bir alan bıraktı: Mükemmel Kadın Olmak. Kendi mükemmelliğimizi kanıtlamak için, diğer kadının 'eksiğine' basmak zorundayız. Onun hatası, bizim madalyamız oluyor. Peki bu dayanışma mı? Yoksa masadan dökülen kırıntılar için birbirini yiyenlerin trajedisi mi? Bunu anlamak gerekiyor.
İçimizdeki Erkek Sesini Susturmak
John Berger, Görme Biçimleri kitabında muazzam bir tespitte bulunuyor: 'Erkek kadına bakar. Kadın ise, kendisine bakılışını seyreder.'
Birbirimizi yargılamamızın kökünde işte bu yatıyor. Biz birbirimize kendi şefkatli gözlerimizle bakmıyoruz; bize öğretilen o 'yargılayıcı erkek gözüyle' bakıyoruz. Bir kadının kahkahası bize 'fazla' geliyorsa, bu bizim fikrimiz değil; içimize yerleştirilmiş o 'edepli ol' diyen sansürcü patriyarkanın fikri!
Bu yüzden gerçek feminizm, sadece sokağa çıkıp slogan atmak değildir. Gerçek feminizm; bir başka kadına bakarken içinden yükselen o yargılayıcı sesi duyup, 'Kapa çeneni, bu düşünce bana ait değil' diyebilme cesaretidir.
Yurdu Yeniden İnşa Etmemiz gerekiyor...
'Kadın kadının yurdudur' sözü, halihazırda var olan bir durum tespiti değildir. Bu, bir inşaat projesidir. Ve şu an kabul etmeliyiz ki; o inşaatın çatısı akıyor, duvarları çatlak.
Eğer o yurdu gerçekten güvenli bir sığınak yapmak istiyorsak, önce elimizdeki o yargı taşlarını yere bırakmamız gerekiyor. Bir kadın düştüğünde 'Ben demiştim' dememek, bir kadın yükseldiğinde 'Kim bilir nasıl yaptı' imasında bulunmamak... Sadece bunlar bile dünyamızı değiştirmeye yetecek en hakikatli devrimler aslında.
Dışarıda zaten yeterince düşman, yeterince ayaz var. Bari içeride birbirimizi üşütmeyelim. O yurdu dikenli tellerden temizleyip, gerçekten nefes alınabilir bir bahçeye çevirelim.
Yoksa o güzelim cümle, Instagram'da like almak için yazılan süslü bir yalandan öteye gidemeyecek...
