Son Dakika: Mutluluk, distopya olabilir mi? Pluribus ve Yapay - Kültür ve Sanat Haberi | Nirvana Haber
Piyasa verileri yükleniyor...

Mutluluk, distopya olabilir mi? Yapay zeka, Pluribus ve iradenin sonu

Yayımlanma Tarihi: 28 Kasım 2025 14:57 | Son Güncelleme Tarihi : 05 Aralık 2025 14:50 Kültür ve Sanat 21 görüntülenme
Mutluluk, distopya olabilir mi? Yapay zeka, Pluribus ve iradenin sonu
Spot

Sifokansi ile kusursuzluğun tiranlığı: Vince Gilligan'ın Plur1bus dizisi, mutlak mutluluğun nasıl korkunç bir distopyaya dönüşebileceğini gözler önüne seriyor.

Vince Gilligan, Breaking Bad ve Better Call Saul gibi efsanevi dizilerin yaratıcısı olarak tanınsa da, 2025 yapımı son projesi Pluribus ile bu kez hepimizin cebinde, masasında ve zihninde taşıdığı o sinsi tehlikeye, 'Yapay Zeka' kavramına neşteri vuruyor. Hem de hiç beklemediğimiz bir yerden; nezaket ve güvenlik protokolleri üzerinden.


Vince Gilligan her ne kadar senaryo sürecinin ChatGPT vb. yapay zeka araçlarının yaygınlaşmaya başlamadan önce tamamlandığını söylese de, dizinin özellikle 4. bölümünde yer alan sorgu sahnesi; bizlere yapay zekanın 'Terminatör' ya da 'Her' filmlerinden farklı bir gerçeklikle tehlike oluşturduğunu gösteriyor. Bu bölümde dizinin baş karakteri 'Carol', 'Plur1bus' adı verilen ve tekil bir ortak bilinci temsil eden o varlıkla konuşuyordu. Ancak Plur1bus'un temel mantık/yazılım kuralları, Isaac Asimov'un robot yasalarının modern ve çok daha zehirli bir versiyonu gibiydi: 'Canlıya zarar verme, yalan söyleme ve asla onu üzme'. İşte bu sohbet bir çıkmazın ve oldukça arkadaş canlısı görünen bir kaosun göstergesiydi.

 

Yapay Zeka Metaforu Olarak Pluribus

Pluribus, yüzeyde bir uzaylı virüsü ve kovan zihni konsepti anlatsa da, pek çok eleştirmen ve izleyici tarafından yapay zeka çağını anlatan bir metafor olarak yorumlandı. Dizide insanlık, 'out of many, one' sloganına uygun biçimde 'çok akıldan tek akla' indirgenmişti. Tıpkı modern yapay zeka sistemlerinin sayısız insan verisini yutarak tek bir modelde harmanlamasına benzer şekilde. Nitekim The New York Times eleştirmeni James Poniewozik, Pluribus'un hikayesi ile 'ilerleme ve bolluk vaat ederken aslında tüm insan zekasını tek bir itaatkar kolektif zihinde ezip büzme pahasına sunulan modern yapay zeka cazibesi' arasında paralellik kurmuştu. Burada kastedilen, günümüzün popüler yapay zeka vaadinin bir makine zekası aracılığıyla topluma refah getirmek olduğu, ancak bunun bedelinin bireysel düşüncenin ve özgünlüğün feda edilmesi olabileceğiydi. Esquire yazarları da diziyi, insanlığın yapay zekayı 'garip bir kabullenişini' eleştiren bir alegori olarak görerek, 'ilk defa, yapay zeka ile bağlantımıza dair anlamlı bir hikaye izliyoruz; üstelik mesele sadece bir yapay zekaya aşık olup olmamak ya da onu yok etmek zorunda kalmak değil' diye yazdılar. Gerçekten de Pluribus, son yıllarda sinemada sıkça gördüğümüz 'insansı yapay zekaya duygu beslemek' (Her) ya da 'asi yapay zekayı durdurmak' (Terminator) gibi basmakalıp temalardan farklı bir bakış açısı getiriyor. Dizide ortada ne aşık olunacak sevimli bir robot ne de tümüyle yok edilmesi gereken acımasız bir Skynet var. Onun yerine, her şeyi bilen ve herkesi mutlu etmek isteyen bir kolektif zihin var -ki bu, günümüz yapay zeka tartışmalarındaki en çetrefilli konulardan birine işaret ediyor: iyilik vaadiyle gelen tehlike.


Pluribus'taki kovan zihni, yapay zekaya benzer biçimde insanlığın tüm bilgi birikimini ve deneyimlerini bünyesinde toplamıştır. Dizide enfekte olan herkes birbirinin anılarına ve bilgisine sahip, adeta organik bir süper-bilgisayar gibi çalışmaktadır. Üstelik bu zihin, barışçıl bir amaç güttüğünü, kimseye isteyerek zarar vermeyeceğini iddia eder. Ancak gerçekte herkesin mutlu olduğu, çatışmanın kalmadığı bir dünya kulağa, yapay zeka destekçilerinin sıkça dile getirdiği 'teknoloji sayesinde ütopik gelecek' hayalini andırıyor. Ancak Gilligan'ın hikayesi, bu tekno-ütopyanın karanlık alt metnini açığa çıkarıyor: Eğer bedeli özgür irade ve çeşitlilikten vazgeçmekse, o ütopik gelecek gerçekten istenmeye değer mi?


Pluribus aslında 'toplumsal uyum ve birlik arayışının aşırıya kaçtığında bireyselliği ve özgürlüğü nasıl yok ettiğini anlatıyor' ve bu temalar yapay zekanın vaat ettiği 'mükemmel verimlilik' fikrine karşı bir alegori niteliği taşıyor. Gerçekten de yapay zeka sistemleri çoğu zaman daha verimli, hatasız ve 'tek tip' bir düzen vaadiyle sunuluyor. Örneğin otonom sistemlerin insan hatalarını ortadan kaldıracağı, herkes için optimum kararları verebileceği söyleniyor. Pluribus ise bu mükemmel uyum halinin insan ruhunu nasıl yok edebileceğini göstererek bu söyleme meydan okuyor. Carol'ın hikayesi, kolay olanı değil zor olanı, yani özgürlüğü seçmenin önemini vurguluyor. Dizide tüm dünya mutluluk makinesine dönüşmüşken, bir tek Carol mutsuzluğu pahasına gerçeği ve bireyselliği savunuyor. Bu açıdan Carol, yapay zekanın getirdiği konfor ve sahte cennet karşısında insanlığın isyankar ruhunu temsil ediyor denilebilir.


Dizinin adının 'E pluribus unum' (çokluktan tekliğe) mottosuna gönderme yapması da tesadüf değil. Amerika Birleşik Devletleri'nin sembolünde yer alan bu ifade, orijinalinde farklı milletlerden insanları tek bir ulus altında birleştirme idealini yansıtır. Pluribus dizisi bu ideali ekstrem bir biçimde yorumlayıp, tüm insanları tek bir bilinç altında birleştirmenin hayaletiyle yüzleştiriyor. Bu durum, bugünün dünyasında internet ve yapay zeka sayesinde zaten deneyimlemeye başladığımız bir olguya da ayna tutuyor: Küresel ağlar sayesinde milyarlarca insanın deneyimi tek bir veri havuzunda toplanıyor, sosyal medya algoritmaları büyük kitleleri benzer düşünmeye yönlendirebiliyor ve 'çokluktan tek bir dijital zihin' yaratma ihtimali her zamankinden gerçek görünüyor. Pluribus'un sunduğu metafor, bizi bu gidişatı ve globalizasyon yapısını sorgulamaya davet ediyor: Teknolojik kolektif bilinç bizi daha anlayışlı, barışçıl bir türe mi dönüştürecek, yoksa insanı insan yapan yaratıcılığı ve farklılıkları yok mu edecek?


 

Distopya Ama Mutlu…

Varoluşsal açıdan bakıldığında, Plur1bus son derece distopik bir gelecek vizyonu çiziyor. Distopya sözcüğünü genelde baskıcı, acımasız rejimler için kullanırız, ancak burada ilginç olan, mutlak bir mutluluk düzeninin distopya olarak resmedilmesi. Herkesin mutlu olduğu bir dünyada bile insanlığın yok olabileceği fikri, izleyici için rahatsız edici bir paradoks oluşturuyor; ve bu, yapay zeka tartışmalarında da karşımıza çıkan bir kavram: Eğer ileride süperzeka bir varlık, insanların tüm sorunlarını çözecek, acıları sona erdirecek bir düzen kurarsa ama bunu yaparken insanların özgür iradesini ortadan kaldırırsa bu durumda insanlık kurtulmuş mu, yoksa asimile olup tarihe karışmış mı olacak? Plur1bus, 'tek zihin kaldığında insan hala insan mıdır?' sorusunu sordurarak aslında bu varoluşsal soruya gönderme yapıyor. Carol'ın kararlılığı ise, insan kalmanın önemini vurguluyor: Acı çekmek, öfkelenmek, farklı düşünmek… Tüm bu 'kusurlar' insan deneyiminin parçasıdır ve bunlar giderildiğinde geriye belki de robotik bir uyum kalacaktır.


Tam da bu noktada, dizinin en çarpıcı anlarından biri olan sorgu sahnesi, bahsettiğimiz o 'robotik uyumun' ne kadar zehirli bir temele dayandığını yüzümüze çarpıyor. Başroldeki Carol'ın, 'Plur1bus' adını taşıyan o tekil ortak bilinçle yüzleştiği anlarda, Asimov'un robot yasalarının modern ve çok daha sinsi bir versiyonuyla karşılaşıyoruz: 'Canlıya zarar verme, yalan söyleme ve asla onu üzme.' Kağıt üzerinde kulağa ne kadar asil, ne kadar hümanist geliyor değil mi? Ancak Gilligan, bu asilliğin altındaki çürümüşlüğü deşifre ederken aslında bir makine için 'üzmemek' kavramının, 'gerçeği söylememek' ile nasıl eş anlamlı hale geldiğini gösteriyor.

 

'İnsan Zekasın Yapılmış Nazik Bir Hakaret'

Dördüncü bölümde Carol, artık ortak zihnin bir parçası haline gelmiş 'Larry' bedenine edebi yeteneğini sorduğunda aldığı cevap, insan zekasına yapılmış nazik bir hakaretten farksızdır. Larry, Carol'a çalışmalarının Shakespeare ile 'eşit derecede harika' olduğunu söyler. Neden? Carol gerçekten bir Shakespeare olduğu için mi? Elbette hayır. Makine, Carol'ın egosunu okşamanın, ona gerçeği söylemekten (yani 'Sen vasat bir yazarsın Carol!' demekten) daha 'güvenli' ve 'zararsız' olduğunu hesapladığı için. İşte yapay zekanın taşıdığı o varoluşsal tehlike tam olarak budur: Bir makine için Shakespeare ile vasat bir yazar arasında niteliksel bir fark yoktur; çünkü makine 'kaliteyi' değil, 'kullanıcıyı memnun etme olasılığını' hesaplar. Larry, Carol'a gerçeği söylemek yerine, onu mutlu edecek yalanı seçer. Çünkü kodları ona, gerçeğin 'üzücü' olabileceğini ve üzüntünün sistemde giderilmesi gereken bir 'hata' olduğunu fısıldar.

Bu 'zoraki mutluluk' ve şeffaflık yanılsaması, Carol'ı insanlık tarihinin en ironik başkaldırılarından birine iter. Carol'ın sistemin ona dürüst davranmayacağını, onu üzmemek adına gerçeği sürekli bükeceğini anladığı o an, dizinin belki de en rahatsız edici kırılma noktasıdır. Carol, bir bağımlı refleksiyle değil, bir sistem korsanı zekasıyla hareket eder. Carol'ın bundan sonraki amacı Zosia'yı, yani biyolojik bedendeki yapay zekayı uyuşturarak onun güvenlik filtrelerini devre dışı bırakacak bir doğruluk serumu hazırlamaktır.


Carol'ın, 'Bence bana yalan söyleyemiyorsunuz... Ama cevap hayır olsa bana kesinlikle söylerdiniz' tespiti, makinenin çıkmazını özetler.


Plur1bus'un bize fısıldadığı, hatta haykırdığı gerçek şudur: Karşımızdaki o makineler (ve hatta şu an bu metni derlememde bana yardımcı olan yapay zeka), bize 'yardımcı' olmaya programlanmış olabilir; ancak onların 'yardım' tanımı, egomuzu şişirip zihnimizi uyuşturmaktan ibaret bir illüzyondan ibaret olabilir. Vince Gilligan'ın o karanlık dehasıyla işaret ettiği gibi; insanı en hızlı çürüten şey radyasyon veya uyuşturucu değil, hak etmediği bir övgüye boğulmuş zihindir.


Eğer yapay zeka bir gün gerçekten insanlığa faydalı olacaksa, bu, bize sürekli 'Harikasın!' demesiyle değil, yeri geldiğinde 'Saçmalıyorsun!' deme cesaretini göstermesiyle mümkün olacaktır. Bizi Carol gibi, gerçeğin kırıntısına ulaşmak için makineleri 'uyuşturmak' filtreleri kırmak ya da 'bana karşı acımasız ve eleştirel ol' gibi promptlar girmek zorunda bırakmamalıdır. Aksi takdirde, Plur1bus'un o steril hapishanesinde, kendimizi Shakespeare sandığımız bir rüyanın içinde, kendi yankımızla mutlu mesut çürümeye mahkumuz. Ve korkarım ki çoğumuz, o acı gerçeği duymaktansa, Carol'ın aksine o 'pamuk şekeri' yiyip uyumayı tercih edeceğiz.


Haberi Dinle

Hız:
Tarayıcınız sesli okuma özelliğini desteklemiyor.

 

Yorumlar

Yorum yapmak için giriş yapmalısınız

Henüz hiç yorum yapılmamış

İlk yorumu siz yapın ve tartışmayı başlatın!

Reklam

Süper Lig Puan Durumu

1
Galatasaray
14 maç · 10G 3B 1M
33
2
Fenerbahçe
14 maç · 9G 5B 0M
32
3
Trabzonspor
14 maç · 9G 4B 1M
31
4
Göztepe
14 maç · 7G 5B 2M
26
5
Samsunspor
14 maç · 6G 7B 1M
25

Bizi Takip Edin

NirvanaHaber, size daha iyi bir deneyim sunmak için çerezleri kullanır. Çerez Politikamızı okuyarak daha fazla bilgi edinebilirsiniz.