Yüzyıllar önce Avrupa meydanlarında 'cadı' diye yakılan kadınların çığlıklarını bugün duymuyoruz belki. Artık kimse meydanlara odun yığmıyor. Ama dürüst olalım; o ateşin yerini başka, daha sinsi, daha 'modern' baskılar almadı mı?
Bugünün ateşi; 'mükemmel anne' olman gerektiğini fısıldayan o iç ses. Bugünün ateşi; iş yerinde ne kadar çabalarsan çabala çarptığın o 'cam tavan'. Bugünün ateşi; sosyal medyada gördüğün ve uyman beklenen o 'beden ölçüsü' standartları. Ve tabii ki, evde kimsenin fark etmediği ama yapılmayınca kıyamet kopan o 'görünmez emek' döngüsü.
Tarihe baktığımızda, Ortaçağ'da 'cadı' damgası yiyen kadınlar kimlerdi? Genellikle bağımsız, şifacı, dul, yaşlı ama sistemi sorgulayan, yani erkek egemen düzenin kontrol edemediği kadınlardı.
Peki ya bugün? 'Fazla güçlü' bir kadına ne diyoruz? 'Agresif.' Haklarını savunan bir kadına? 'Feminist.' (sanki kötü bir şeymiş gibi) Kendi yolunu çizen birine? 'Uyumsuz' ya da 'Zorlu.'
Damgalar değişti ama mantık aynı kaldı.
Bu Sadece Din Değildi, Ekonominin Ta Kendisiydi
Silvia Federici'nin Caliban ve Cadı kitabında anlattığı gibi, bu cadı avları sadece bir din fanatizmi ya da toplu delilik değildi. Bu, kapitalizmin doğuşuydu.
Yeni ekonomik düzenin büyümesi için kadınların kontrol altına alınması gerekiyordu. Nasıl mı?
Önce, kadının yaptığı her şeyi 'doğal görevi' ilan ettiler. Çocuk doğurmak, büyütmek, ev işi yapmak, yaşlılara bakmak... Bunlar 'iş' sayılmadı, 'doğası' dendi. Böylece bu emek görünmezleştirildi ve bedavaya getirildi. Kadınlar üretim zincirinden dışlandı ve bir 'ucuz emek deposuna' dönüştürüldü.
Ve Bugün...
Bugün manzara çok mu farklı?
Hâlâ eşit işe eşit maaş için mücadele etmiyor muyuz?
Sosyal medyada dayatılan 'beden politikaları' ile boğuşmuyor muyuz?
İşten eve gelince 'ikinci mesai' olan ev işlerine başlamıyor muyuz?
Hepsinin kökü aynı yere çıkıyor: Kadının emeğini, bedenini ve kimliğini denetim altında tutma arzusu.
Günümüzün 'cadıları' artık süpürgeleriyle değil, klavyeleriyle uçuyor. Sosyal medya sesimizi duyurmak için muazzam bir alan açtı, evet. Ama aynı zamanda yepyeni bir denetim ve baskı alanı yarattı.
'Estetik baskısı,' 'fit görünme' zorunluluğu, yaşam tarzımızın sürekli yargılanması... Bir yandan 'özgür kadın' olmamız pompalanıyor, diğer yandan o özgürlüğün sınırları (ne giyeceğimizden nasıl güleceğimize kadar) başkaları tarafından milim milim çiziliyor.
Yani, modern çağın meydanı Instagram akışımız. Modern çağın ateşi ise algoritmalar.
O 'Normal' Dedikleri Şey
Bugün kadınların çoğu 'normal' olmanın duvarlarına çarpıyor. Nedir o 'normal'? Çok çalışmalı ama anneliği asla ihmal etmemelisin. Bakımlı olmalı ama 'abartmamalısın.' Güçlü olmalı ama (aman dikkat) 'fazla' güçlü olup birilerini korkutmamalısın.
Bu kalıplar, ortaçağdaki kazıkların yerini alan görünmez zincirler...
Bizi 'uyumlu' hale getirmeye çalışıyorlar.
Ama tarih hep şunu gösterdi: Her baskı, kendi direnişini doğurur. Bugün o direniş her yerde. Feminist medya girişimlerinde, sosyal medyada kurulan dayanışma ağlarında, sanatta, sokakta...
Küllerinden doğan kadınlar gibi, artık kendi hikâyelerimizi biz yazıyoruz.
Son Söz: Hepimiz cadıyız!
Ortaçağ'da yaktıkları o kadınların her biri, aslında yaşayan bir kütüphaneydi. Şifayı bilen, toprağı tanıyan, topluluğun hafızasını taşıyan bilgelerdi.
Bugün de susturulan, görmezden gelinen her kadın; toplumun hafızasından eksilen bir cümle demek.
Belki de artık o cümleleri tamamlamanın zamanıdır. Çünkü 'cadı' kelimesi, korkulacak değil; gücünü ve bilgeliğini kavramamız gereken KADIN. Ve her hatırlayış, bir direniştir.
Daha güçlü kahkahalarla daha yüksek sesle; Kadın olmaktan gurur duyuyorum!
